14 Mart 2011 Pazartesi

çitaklar - mustafa önder

Çıtaklar PDF Yazdır e-Posta
Mustafa Önder tarafından yazıldı.   
Salı, 03 Ağustos 2010 07:07
 Şarki Rumeli’de yerleşmiş bulunan bir kısım Türk halkına “Çıtak” adı verilmiştir. Halk arasında dönüp dolaşan rivayetlere göre, bunlar, Hıristiyan unsurlardan ayırt edilebilmeleri için çitlerini kireçle boyamışlar ve “Çiti-ak” anlamına gelen “Çıtak” adı ile anılmışlardı.
Bilindiği üzere, bugünkü Türkçemizde “Çit” ağaç dallarından örülmüş korunak anlamına gelmektedir. Çitmek tabiri de, bir şeyin ayrıntılarını veya iki parçasını biri birine örerek birleştirmek manası taşımaktadır. Bazılarınca bu kelime “Çatmak” fiili ile karıştırılarak “Çıtak” ismini “Croise” kelimesiyle aynı anlamda telakki edilmiş ve bu saf Türklerin, yerli halkla karışmış bir unsur olduğu sanılmıştır. Böyle bir düşünüş bu tesalüpün bir sıhriyet neticesi olduğunu kabullenmek demek olur ki, Türklerin Müslüman olmayan veya sonradan islamiyeti kabul eden unsurlarla birleşmekten son derece kaçındıkları ve sonradan Müslümanlığı kabul edenleri daima “Dönme” olarak aralarına dahi karıştırmadıkları göz önüne alınınca böyle bir telasübün varid olmayacağı kesinlikle anlaşılmış olur.
Eski Türkçede “Çit” kelimesi, “Sınır, uc, kenar” gibi anlamlara gelmekte “Ak” ise “Yer, mevki, bölge, ülke” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan “Çitak” kelimesi, “kenar memleket, kıyı-köşe yer” demek olur ki “Çitak” böyle yerlerin halkı manasına gelir. Bu manası ile “Çitak” Fransızca’daki “Banlieue” “Faubourg” halkı demek olur.
Çok eski devirlerde, kalelerin savunma alanı dışında kalan yerlerde ilk savunma hattı olarak çitler örülür ve arkalarına toprak yığılarak siperler vücuda getirilmiş ve böylelikle düşman bir süre kaleden uzak tutulurmuş. Sınırlarda da bu çeşit mânialar vücuda getirildiği için oralara “Çit” denilmesinin âlem olduğu düşünülebilir. Bu ilk savunma hattı ile kale arasında kalan bölgede yaşayan halka bu adın verilmiş olması mümkündür. Sonraları bu bölge genişletilerek “Dağlılar”la “Şehirliler” arasında kalan ve dağ eteklerine kadar uzayan saha halkına “Çitak” denilmiştir. Çıkış ve türeyişi kesin olarak bilinmemekle beraber, bu kelime, Türk’den ayrı bir unsura verilmiş bir ad olmayıp bir zümrenin adı olarak kullanılmıştır. Nasıl ki, “Manav” adı, Filibe halkı tarafından “Anadolulu” manasında kullanılmaktadır."1
“Osmanlılar Balkanları istila ettikleri zaman buralarda daha evvel gelmiş Bulgar, Peçenek, Kuman vesaire gibi İslavlaşmış yahut Bizans’ın tesiri ile Hıristiyan olmuş Türklere tesadüf etmişlerdi. Rumeli’de ve hassaten Makedonya’da Türkler kendilerini iki kısma ayrılıyorlardı.
1. Yürükler.  2. Çıtaklar.
 Çıtakların şiveleri ile yürük şivesi birbirinden farklı idi. Yürük şivesi daha ziyade Anadolu’yu hatırlatır. Birçok kelimeler Anadolu’dan getirildiği gibi muhafaza edilmiştir. Bu fark sade lisanda değildir. Kıyafette gelenek ve görenekte şarkılarda kendini gösterir. Mayadağ yürükleri arasında şöyle bir rivayet vardır. Türkler buraları istila edince askerler yerlilerin evleri ile yeni gelen Türklerin evlerini birbirinden fark edemezlermiş. Müslüman olan ahalinin evlerine Hıristiyan evi zannedip girerlermiş. Bundan şikâyet olunmuş Türk komutanı (Müslüman olanlar çitlerini ak etsinler) diye emir vermişler. Bundan çitak kelimesi meydana gelmiş.”2
Bulgaristan’ın, o zamanki adıyla Filibe(Plovdiv) vilayeti İstanimaka(Asenovgrad) ilçesinin Borova köyünden 1914 yılında göç etmiş olan Karadağlılar, Bulgaristan’da Bulgarlar ve Pomaklar tarafından Çıtak olarak adlandırılıyorlardı. Bulgaristan’dan aynı zamanlarda Çan ilçesine göç etmiş olan Pomaklar tarafından da Çıtak olarak adlandırmalarına rağmen, yerli köyler(manavlar) ise Çıtak diye bir tanım bilmedikleri için olsa gerek Karadağlılara Pomak diyorlardı. 
Bulgaristan’dan 7 yaşında gelmiş olduğunu söyleyen Arif Kahraman, kendisiyle 1997 yılında yapılan röportajda: “Bize Çıtak diyorlar, şimdi ne Gırcalı ne de Çıtak diyorlar. Pomak diyorlar ama Pomak değiliz, biz Türkçe konuşuyoruz… Çıtak, evin duvarlarını çit ile yapar ve ak sıva ile sıvar; Çıtak ona derler” demiştir. Kendisine, atalarınız Borova’nın yerlisi miymiş, yoksa başka bir yerden; Anadolu’dan Borova’ya gitmiş olabilirler mi? sorusuna ise: “Yok, yok başka yerden değil, Borova’nın yerlisiymişler”3 cevabını vermiştir.
Karadağ’a göç edenlerden hiç kimsenin, Bulgaristan’a Anadolu’dan veya başka bir yerden göç edildiğine dair pek bir şey bilmemesi ve bu konu hakkında fazla bir şey söylenmemiş olması; Karadağlıların, Balkanlara Karadeniz’in kuzeyinden gelen Peçeneklerin, Kuman-Kıpçakların ve Uzların bakiyeleri oldukları ve de Osmanlının Rumeli’yi fethinden önce oraya yerleştiklerini gösteriyor.

Tarihi

Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara gelen Peçenekler, Uz-Türkler ve Kumanlar’ın bakiyeleri olduklarını varsaydığımız Çıtakların tarihine bakmak için, Atanas Manov’un, Gagauzlar(Hıristiyan Türkler) kitabından bir miktar alıntı yapacağız.
“Rus Türklük bilimci Golubovskiy’e göre, Türk kavimleri Avrupa’ya doğru iki koldan yürümüşlerdir: birileri Orta-Asya’dan Rus bozkırlarını aşarak, ötekilerse güneyden, İran’dan geçerek… Ancak, hepsi de bir ve Oğuzlar adı altında…
Bunlardan ikinciler Selçuk Türkleri ve aynı zamanda Osmanlı derler ki, adını ilk devlet başkanının adından alır. Ancak Orta-Asya’dan Rus bozkırlarına doğru “Türkler” adıyla yürüyen birinciler, ayrı ayrı adlar almıştır: Peçenekler, Uz-Türkler ve Kumanlar ki, bunların her biri ayrı ayrı siyasal bağımsızlık sahibiydiler. Bunlar IX. Yüzyıla doğru Volga ve Gyank ırmakları arasına yerleşmişlerdir.
1036 yıllarına doğru Kumanlarca kovalanan Uz-Türkler, Volga ve Don ırmaklarının batı yörelerine yönelmişler, buralarda Peçeneklerle karşılaşmışlardır. Peçenekler arasında kavga çıkmış, orduları iki bölüme ayrılmıştır. 80.000 kişiden oluşan birinci bölüm kendi yasal önderleri olan Tirah Han’ın yönetiminde kalmış, 20.000 kişilik bir güç olan ikincisi de Uz- Türklere saldıran Kagen Han’ın yönetimine girmiştir. Ancak bu ikinci bölüm yenilerek Tuna’ya ve Silistre’ye doğru çekilmek zorunda kalmıştır. Bizans kaynaklarına göre, Kagen kendisini burada garnizon komutanına tanıtarak bütün ordusuyla birlikte Bizans uyruğuna kabul edilmiştir. 1048 yılı öncesine rastlayan zamanlarda voyvada Kagen iki atası ve 20.000 Peçenekle birlikte Hıristiyan olarak herhalde Dobruca’da olması gereken, Tuna üzerindeki Drister kasabasının yakınlarında bulunan sınır kasabalarında yerleşmek hakkını kazanmıştır.
Tiran Han ise, 80.000 kişilik ordusuyla olduğu yerde kalmış, Uz-Türklerle savaşımdan çekinmiştir. Bununla birlikte sonunda bu da çarpışmış, yenildikten sonra Tuna’nın buz tutmasından, Bizans güçlerinin çekilmiş olmasından yararlanarak ordusuyla birlikte Tuna ırmağını geçmiştir. Ancak imparator bunlara karşı bir ordu gönderdiğinden, Peçenekler aman dilemiş, Bizans yönetiminde kalmayı kabul etmişlerdir. Başkanları İstanbul’a gönderilerek Hıristiyan edilmiştir. Silahları elinden alınanların bir bölümü Sofya ve Niş yörelerine gönderilmiş, başka bir bölümü de toprak işlemek zorunda bırakılmıştır. Ama bu işe alışmamış olmaları nedeniyle bu sonuncular sürekli ayaklanarak Tuna yöresinde kendi adamları çevresine toplanmışlar, böylece imparatorluğu dert ve endişeye sokmuşlardır. Bizanslılar bunlarla uzun savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır (1048-1053).
1055 yılında Kumanlarca kovalanan Uz-Türkler, Preslav Rus Beyliğine yönelmişlerdir. 1060 yılında Rus prensleri Uz-Türkleri kovalayarak bunları, Peçenekler gibi, Tuna ırmağını geçmeye zorlamışlardır. Yunanlı tarihçi Pararigopulo, bu sorun üzerine şunları yazar:
‘1065 yılı Tuna’nın kuzey yörelerinde Uzlar ya da Oğuzlar adını taşıyan başka bir Türk ulusu ortaya çıkmıştır… Skilitsi’ye göre 600.000, Zonara’ya göre 60.000 kişiden oluşup sayısız, her tür kayıklarla Tuna ırmağını geçmiş, orada bulunan, kendilerini geçirtmemek isteyen Bulgar ve Yunanlılardan oluşan ordu güçlerini dağıtarak bütün Bulgar boşluklarına dağılmışlardır...’
1224 yılında Ruslarla Kumanlardan oluşan ortak ordunun Moğollarca yok edilmesi üzerine, Rus sınırları üstünde yaşamakta bulunan Uz-Türkler, kitle halinde, aileleriyle birlikte göçe zorlanarak Tuna’yı geçmişler, Türk kavimlerinden Peçeneklerle İlk-Bulgarların yaşamakta bulundukları Dobruca’ya gelip yerleşmişlerdir.
Bunlardan Hıristiyan olanlar Karadeniz kıyılarında ve Silistre, Mankalya, Kavarna, Balçık, Varna vb. daha içerlek yörelere yerleşmişler, buralarda bugüne değin Uzlar ya da Oğuzlar halinde kalarak milliyetlerini, dilleri olan Türkçeyi korumuşlar: ancak, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Gagauzlar adını almışlardır. Moğollarca bozguna uğratılan Kumanlar ise, Bizans imparatorluna göç etmek zorunda kalmışlar, bunların bir bölümü Hıristiyan Uz-Türklerle birleşmişler; ikinci bir bölümü ise, İlk-Bulgarlarla ve Müslüman Peçeneklerle (Müslüman Gacallar) karışmışlar; en büyüğü olan üçüncü bölüm de Trakya ve Makedonya’ya inerek oralarda Bizanslıların kendilerine verdiği topraklarda yerleşmişlerdir.
Dobruca ve Karadeniz boylarına yerleşen Oğuzlar, İlk-Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlık hızlı bir biçimde yayılmasına karşılık, Deliorman’da yoğun biçimde yerleşmiş olan Peçenekler, ortak bir ad olmak üzere Türkler ve Gacallar ya da şimdi taşıdıkları Çitaklar adı altında Müslüman olarak kalmışlardır.
Soydaşları olan Osmanlıları ise, XIV. Yüzyılda Balkan yarım adasında görüyoruz. Osmanlıların buralarda ortaya çıkışı, Gacallar tarafından arzu edilen bir şey olmuştur; çünkü ilkin aralarında din ayrımı yoktu. İkincisi, “Kangli” kavminden gelen Peçenekler, soyca Osmanlılara en yakın bulunuyordu. Onun için Osmanlıların bu topraklara yayılmasıyla Peçenekler hiçbir baskı duymamışlardı; çünkü dilleri, dinleri, ahlakları arasında hemen hemen hiçbir ayrılık yoktu.” 4
İgnat Bedrov, İstoriya Borovo, Sredni Rodopi adlı eserinde, Karadağlıların Bulgaristan’dayken yaşadıkları Borova köyü için:
“İlk kayıtlı belge (Borovo için, tarih XI. yüzyıl 1083), ismi Rodoplardaki başka yerleşim yerleri ile beraber alınmıştır; Baçkova (Tipika) kilesesinde bulunan rahip Grigori Bakuıyani tarafından yazılmıştır.
Daha sonraki kayıtlar Osmanlı kaydı, 1576 yılında Pazarcık kadısı Celep Keşanite tarafından yapılmıştır. Kayıtlarda Filibe vilayetindeki hayvan yetiştiricileri sıralanmıştır. Nahiye Konuş, Borovo ona bağlı. Mecburen 25 ve 25 ten fazla koyun vermeleri gerekiyor vergi olarak. Bu kayıtta Borovo’lu (Stoyan, Dragan’ın oğlu) 25 koyun vermiş, onunla birlikte Beliçanski [Beliç] ve Diraniski [Direnovo] hayvan yetiştirici isimleri geçiyor. 1576 dan 1878 yılı dönemine kadar köy için çok az bilgi bulunuyor. Evrakların büyük bir bölümü o dönem için bozulmuş, yok olmuş veya okunmuyor. Tahminen onların [kayıtların] çoğu Türkiye ve başka ülkelere götürülmüş.”5 diye yazıyor.
Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Bulgaristan’da Çıtak olarak adlandırılan Karadağlıların atalarının Balkanlara gelişi, diğer Türk kavimleri ile aynı döneme denk geliyor.
 Dilleri
Çıtaklar tarihin her döneminde Türkçeyi kullanmış ve karıştıkları farklı dinden ve milletten toplulukların içerisinde de dillerini koruyarak geçmişten günümüze bu dili konuşmuşlardır.
“Çıtaklar, Rumeli’de yaşayan bir Türk boyu. Eski istatistiklere göre, çıtakların aşağı yukarı 40 000 kişi olduğu ileri sürülebilir. Çıtak Türklerinin dil bakımından Rumeli Türkleri arasında özel bir grup meydana getirdikleri anlaşılıyor. Kıpçak Türkçesinin bir kalıntısı olan bu grubun dilinde Rumeli’nin öbür ağızlarına göre birçok farklar vardı. Bu farklar gerek Rumeli gerek Anadolu Türkçesi bakımından “kaba” sayılıyordu. Bu sebeple Çıtak adı sonradan “kaba adam”, “dağlı”, “köylü” gibi bir takım anlamlar almıştır. Bunlardan başka, bu ad bugün Rumeli ve Anadolu’nun birçok yerinde “titiz, yaramaz, kavgacı, huysuz” anlamlarında kullanılır.
Deliorman ve Dobruca Türklerinin dili üzerinde birçok Türkologlar (T. Kowalski, Gy. Nemeth v.b.) çalışmışlarsa da Çıtak ağzı bugüne kadar araştırılmamıştır. Bu sebeple bu ağzın diyalektolojik özelliklerini bilmiyoruz.”6 
Çıtak ağzı için bugüne kadar herhangi bir araştırma yapılmamasına rağmen, Gacallarla Gagauzların dili arasındaki benzerliği ve bunun Osmanlıcadan farklılığı üzerine bir fikir edinmek için, Atanas Manov’un Gagauzlar (Hıristiyan Türkler) adlı eserinde yer alan, bazı sözcüklerin karşılaştırmalı bir çizelgesine Karadağ (Çıtak) ağzını da ekleyerek aşağıya alıyoruz.
Gacalca
Gagauzca
Osmanlıca
Karadağ (Çıtakça)
ôlum
ôlum
Oğlum
ôlum
Tauk   
Tauk   
Tavuk
Tauk   
Sîr et
Sîr et
Seyret
Siyret
Begir
Begîr
Beygir
Biygir
Doru
Doru
Doğru
Doru
Dîl
Dîl
Değil
Diyl
Dîşirim
Dîşirim
Değişirim
Diyşirim
Bâlamış
Bâlamış
Bağlamış
Bâlamış
Bârmak
Bârmak
Bağırmak
Barmak
Çârmak
Çârmak
Çağırmak
Çarmak
Âşam  
Âşam  
Akşam
Avşam
Îşi
Îşi
Ekşi
Îşi
Bağ
Âç
Âç
Ağaç
Âç
Âlık
Âlık
Ağalık
Âlık
Daul    
Daul    
Davul  
Daul    
İne
İne
İğne
İyne

Ayrıca, çizelgede yer alan Gacalca ve Gagauzca ağzının, Çıtak ağzı ile çok önemli bir benzerlik gösterdiğini de belirtmek gerek. Atanas Manov aynı eserde:
“Dobruca ve Karadeniz boylarında yerleşen Oğuzlar, İlk Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlığın seri bir surette yayılmasına mukabil, Deli ormanda kesif bir suretle yerleşmiş olan Peçenekler, müşterek bir ad olmak üzere Türkler veya Gacallar veyahut elyevm [bugün] taşıdıkları Çitaklar namı altında Müslüman olarak kalmışlardır”7  diye yazmaktadır.
Bu satırlardan hareketle de, Gagauzlar, Gacallar ve Karadağlı Çıtakların aynı etnik kökenden, dilden ve kültürden geldikleri sonucuna varılabilir.
Mustafa Önder
        
1-Balkanlı Ali Kemal, Şarki Rumeli ve Buradaki Türkler, Elhan Kitabevi 1986 Ankara, say. 283-284.
2-19. Asırda Makedonya Yürük Folkloru, Gökçen İbrahim, (www.refikengin.com)
3-Arif Kahraman 1911-1998, röportaj tarihi: 1997
4-Manov Atanas, Gagauzlar -Hıristiyan Türkler- Varlık Neşriyatı Ankara 1939 say. 10, 11, 12.
5-Bedrov İgnat, İstoriya Borovo -Sredni Rodopi- Rod Yayınevi, Sofia 2003 say.  9.
6-Türk Ansiklopedisi Cilt XII Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1966. Çıtaklar maddesi, say. 493-494.
7-Manov Atanas, Gagauzlar -Hıristiyan Türkler- Varlık Neşriyatı Ankara 1939 say. 13-17.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder