ÇITAK VE ÇITAKLAR ÜZERİNE YENİDEN | |||||||
| |||||||
27/11/2010 | |||||||
ÇITAK ne demektir?.. Çıtaklar nerede yaşarlar, hangi boydan, ırktan, soydan ve boydan olduklarına dair net bir bilgi yok desek yeridir. Ancak Çıtakların gelenek ve görenekleri, giyim-kuşamları, inanç kavramları hakkında kesin bilgi sahibi olduğumu söyleyebilirim. Tabii bu geniş çaplı araştırma sonucunda Çıtakların hem Türkiye’nin birçok bölgesinde, hem de Balkanlarda yaygın bir şekilde var oldukları kesindir . Çıtakların ülkemizde çoğunlukla yaşadıkları yöre Kızılcahamam, Çamlıdere, Çubuk çevresidir. Hatta Kızılcahamam ve Çamlıdere yöresinin tamamı Çıtak Türklerinden oluşmuştur. Hatta bu yörede Çıtaklardan başka hiçbir ırk, hiçbir boy, kabile vesaire yoktur. Bunun içindir ki Çıtakları incelemek için en isabetli araştırma buralarda yapılabilir. Bir Çıtak Türk’ü olarak ben de buralarda yaptım araştırmalarımı. Bilindiği gibi Çıtak , çiti ak dan gelmedir. Çiti örmek, ak da beyaz demektir. Çiti ak, “beyaz örgü giyen” anlamı taşır. Çıtaklar beyaz örgüden yapılan kumaşlardan diktirdikleri elbiseler giyerlermiş. Ben bu tarihi olguya hem şahit oldum, hem de birebir yaşadım. Rahmetli dedem tamamen beyaz örgü kumaştan yapılmış elbise giyerdi. Ben çocuk olduğum için o zamanlar neden beyaz örgü giydiğini düşünemezdim. Daha sonra bu bembeyaz giyiniş şeklini değerlendirirken dini bir inanç kavramı olarak değerlendirdim. Yani beyazlık, temizliğe ve berraklığa taalluk eder bilindiği gibi ve rahmetli dedemin de temiz görünmek için giydiğini sanırdım. Düşünebiliyor musunuz, çoraplar beyaz, şalvarı beyaz, abası beyaz, paltosu beyaz ve takkesi beyaz. Yani beyaz olmayan hiçbir giysisi yok. Tabii bu zahmetli bir giyim şekli. Beyazı kirden, pislikten korumak kolay olmaz.. Ancak rahmetli dedem Yakup (Hoca) Akyol hem bembeyaz giyer, hem de tertemiz kalmasını sağlardı. MEĞER ÇITAK OLDUĞU İÇİN BEYAZ GİYERMİŞ Sonradan öğrendim ki, dedem atalarımızdan kalan bir mirası yaşatırmış ve o da ataları Çıtaklar gibi giyermiş. Bu demek oluyor ki Çıtaklar kendilerini belli etmek için beyaz giyerlermiş ve bu gelenek-görenek taa cumhuriyet dönemine kadar gelmiş, yaşanmış. Belki de beyaz giyen son Çıtak Kızılcahamam’ın Yukarıkese köyünden dedem Yakup Hoca olsa gerek diye düşünüyorum. TABIR İMAM DA BEYAZ GİYERDİ Kızılcahamam’ın eski adı ile kise köyünde doğum büyümüş merhum Delimam efsanesini bilmeyen çok azdır. Rahmetlinin babası da tamamen giyermiş. Tabır İmamı (Delimem da) mümkün olduğu kadar beyaz giymeye gayret etmiş. Hatta sürekli abasını beyaz örgü kumaştan diktirdiği haliyle giyinmiş. Şalvarını da uzun yıllar giymiş ama vefatının son yıllarında zorunlu olarak beyaz örgü şalvar bulamadığı için zorunlu olarak siyah örme kumaştan giydiğine şahit olunmuştur. EVET, ŞİMDİ GELELİM ‘ÇITAK’LIĞIN NE DEMEK OLDUĞUNA Türkiye’nin bir çok yöresinde Çıtaklar mevcuttur. Hatta bazı kasaba ve köy adları Çıtak olarak isimlendirilmiştir. Mesela Denizli’ye bağlı Çıtak kasabası mevcuttur. Manisa’nın Akhisar ilçesine bağlı, İzmir’in Aliağa ilçesine bağlı köyler ve kabileler vardır. Bu demek oluyor ki Adana’dan tutun da Yozgat’a, Kütahya’ya kadar birçok ilimizde ve yöremizde Çıtak Türkleri mevcuttur. Ancak daha önemlisi Balkanlarda özellikle de Silistre’de Çıtakların ziyadesi ile bulundukları bilinmektedir. Hatta Süleymancıların ( cemaat) lideri Silstreli Süleyman Efendi Hazretleri’nin bile Çıtak ırkından olduğu söylenmektedir. Zaten Süleyman Efendi Hazretleri şeklen, bedenen ve ten rengi itibarı ile Yabanabad (Kızılcahamam-Çamlıdere) yöresi insanlarına benzemektedir. ÇITAK' lığın renk ve giysi itibarı ile beyaz giydiklerini, tabii eskiden bugünkü kumaşların olmaması nedeniyle de örgüden yapılan beyaz kumaşlardan giysilerini diktirdiklerini anlatmaya çalışmıştım. Şimdi gelelim ÇITAK adının nedemek olduğuna, Çıtakların Anadolu’ya nereden geldiğine, bir kavim mi, boy mu, yoksa bir kol mu olduğunu anlatmaya. 17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarların karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor. Çıtaklık’ın tarifi kadar yerleşim alanları da çeşitli kesimler tarafından araştırılmakta, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde değerlendirilmektedir. Hatta bazı sözlüklerde uydurukçu değerlendirmeler yapılmakta, bazıları ise aslı astarı olmayan deyimler ortaya atmaktadır. Mesela itibarsız ve kültür araştırması mesnetsiz bir sözlük olan “Arkadaş sözlüğünde” şöyle anlatılıyor: İyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı . Derleme sözlüğünde ise : Kızılcahamam, Çubuk, Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor. Laf olsun padişahım türünden bir değerlendirme. Çünkü Çıtaklar bu sözlükte yer aldığı gibi yalnız Kızılcahamam, Çamlıdere, Çubuk ve Polatlı da bulunmuyor ki!!.. Ayrıca Polatlı da geçimin ormancılıkla yapılacak kadar orman mı var?.. Demek oluyor ki birçok idda asılsız ve uydurmaca. Çıtak ünvanı ile ilgili olarak fikir yürütenlerden bazıları şöyle demektedir: “Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor. Yusuf Ziya Yörükan’ ın araştırmasına göre Çıtakların kökeni Çiğil Türkleri’ ne dayanıyor. Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türkler’de ve Oğuzlar’da böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı.” Tabii bu iddiada uydurma ve tamamen asılsız, dayanaklardan yoksundur. Zira Çıtakların yoğun olduğu yörelerin tarihi araştırması yapılacak olunursa Kızılcahamam ve civarının Oğuz boylarından gelen kollarla yerleşik alan yapıldığı bilinmektedir. Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var. Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor.Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor. *** Çıtakların bir boyunun Balkanlarda yaşadıkları biliniyor. Orada yaşayanlara tarihçiler Rumeli’i Çitak’ları olarak bildiriyorlar. Daha çok Bulgaristan-Deliorman’da olmak üzere, Makedonya tarafında da Türk soyundan Çitaklara rastlanmaktadır. Osmanlı Rus savaşı 1877 ve Balkan harbi sonunda 1913 yıllarına bunların büyük kısmı Türkiye’ye göçmüşlerdir. Akhisar'a 54 Km Gördes yoluna 5 Km uzaklıkta bir Çıtak köyü mevcuttur. Köy 160 hanedir. Köy yerli ahalinin dışında, Konya, İstanbul ve Sivas'tan göç almıştır. Çıtak kelimesinin köyde köyün girişinde okul, sağ tarafta büyük tarihi asırlık bir çınar ağacı vardır. Yazın Çınar altında çimenlikte oturulup sohbet edilmektedir. Çıtaklık geleneğine uygun olarak misafirler için 4 tane oda bulunur yatılı gelen misafirler bu odalarda ağırlanır. Köyde yöresel yemek Keşkek tir her düğünde yapılır. Misafirlere ikram edilir. birde taze peynir ile yapılan höşmerim tatlısı vardır Koyde fırınlarda köylü kadınlar toplanıp ekmek. pide, börek yaparlar Bal kabaklarını bütün fırına atarlar çok lezsetli olur. Kurban bayramında fırına sura konur sura kuzunun kaburgasından olup içine pirinç dolkdurularak fırına sürülür.bir gece fırında kalarak pişer. Ramazanlarda yuyka yapılır, çeşitli yemeklerde kullanılır. Bu bilgiler ışığında bu köyde yaşayanların Çıtaklar aşiretine ait olduğuna dair kuvvetli bir delil yoktur. Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor ki bu doğrudur. Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor. *** Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacaktır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köyleri, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirilebilir. Çıtakların gelenek ve görenekleri ve yaşam tarzları ile kendilerine özgü bir tarz sergiledikleri bilinmektedir. Mesela erkekle kadın arasındaki farklılık hissedilir derecededir. Bazı yöre insanı gibi yalnız kadını çalıştırmak ve kendileri yan yatıp keyif çatlatmak gibi bir geleneğe sahip değillerdir. Kadın da çalışır ama esas sorumluluk ve yükümlülük erkeğin omuzlarındadır. Düğünleri, bayramları ve özel şenlik günleri ile de kendilerini gösteren Çıtakların bu tür adetlerinden söz etmek için ciltler dolusu bir kitap yazmak lazım. Mesela yabanabad civarındaki köylerde kına geceleri erkekler için ayrı kadınlar için ayrıdır. Erkekler sinsin oynayarak geçirirler günlerini, kadınlar ise sabahlara kadar türküler söylerler, kına yakarlar, istedikleri gibi eğlenirler. Bu sırada delikanlılar sevgililerini bir kez yan gözle de olsa görebilmek, seyredebilmek için büyük uğraşı verirler ama kına gecesini korumakla mükellef koruyucular buna asla fırsat vermezler. Gelinin alınacağı gün güreş meydanı kurulur, köyün gençleri ve çevre köylerden gelen davetlilerle güreş tutarlar bu müsabakalar ikindi saatlerine kadar sürer ve ondan sonra gelin alma merasimi başlar ki atlara binilir, silahlar atılır ve unutulmayacak anılara imza atılır. Bayramlarda ise namazdan sonra herkes birbiri ile bayramlaşır, daha sonra mahalleler arası silah atışları başlar. Bilahare ortak hazırlanan yemekler yenir. Yemek çeşidi o kadar çoktur ki herkes daha çok yemek getirmek için adeta yarışır. Bu arada mahalleler arası davetler başlar. Her mahalle diğer mahalleleri davet eder, yine gidiş gelişlerde silahlar konuşur. Çıtatkların hemen hemen her köyünde Kur'an kursları olmuştur. En azından köy imamı kız ve erkek öğrencileri okutur. Hatta çoğunlukla kız-erkek ayrımı yapılmadan okutulduğu görülmüştür. Bunun sonucudur ki Çıtakların en yoğun olduğu kırsal alanlarda bugün için üniversite bitiren oranı % 80'lere varmaktadır. Şimdelerde üniversite okumayan ayıplanmakta ve yüksek okul bitirme oranı zirve yapmış durumdadır. Giysi olarak kadınlar üç etek giyerler, başlarında tepelik olur; saçlar uzun örülür, bir daldan bir dala sarılıverilirdi. Kızlar ise gelin olmadan önce tepelik yerine yazma ve altından saçları biraz görünecek şekilde çalınılırdı. Çıtaklar için bir nevi göçmen hayatı yaşadığı söylenir. Tabii bu Türkmenler gibi çadır şeklinde değil de yerleşik biçiminde cereyan ederdi. Kışları köylerde yazları ise belli bir oranda yani 4-5 aylığına yaylalarda geçerdi. Yazın bitişi ile kışın başlangıç noktasında mandıralarda kalındığı da görülürdü. Ancak bu göç ailenin tamamen yaylaya veya mandıraya gitmesi anlamında değildi. Köyden irtibat kesilmez ve mutlaka bağlantı kurulur, hatta büyükler köyde kalırlardı. Yayla zamanları öyle estantanelerle doluydu ki, herkes yaylaya gitmek için gün sayardı. Çünkü davar ve sığırların çobanlara teslim edilmesinden sonra herkes kısa süre zarfında işini bitirir yayla şenlikleri başlardı. Hatta bazı zamanlarda bu eğlenceler sabahtan akşama kadar devam eder, bir de baksalar ki sığır ve davarları çoban gütmüş ve yerleşim alanlarına getirmiş olarak görülürdü. Yaylalarda evler göçebeler gibi çadırdan değil bilfiil evlerden oluşurdu. Herkesin sürü davarı, sığırı, oğlağı, buzağı olurdu. Çobanların yanında köpekler ve o köpeklerin ihtişamı herkesi imrendirirdi. Davarlar yaylımdan dönerken, daha sürü ufuktan gönülür görülmez çobanlar tarafından silahlar atılır, yayladaki gençler ve karşı mahallenin gençleri buna mukabele eder ve karşılıklı atış yanlarındaki mermiler bitinceye kadar devam ederdi. Çıtakların gelir kaynağı olan keçi, tiftik, inekler, camuz-manda koyun, kuzu, buzağı zaman içinde devletin yanlış politikaları yüzünden yasaklandı ve bu köylüler köyden şehre göç etmek durumunda kaldılar. yine de hem şehirde, hem de köylerde yaşama istidanı gösteren Çıtaklar eskiden olduğu gibi evlerini en muhkem şekilde yapmakta, ata miraslarına sahip çıkmaktadırlar. Şehirlerde çalışarak, iş güç sahibi olarak emeklilik hakkına kavuşan Çıtakların çoğunlukla köylerine dönmeye başladıkları, devletin daha çok imkan vermesi halinde yeniden köylerde verimliliği geliştirme adına gayret gösterecekleri tahmin edilmektedir. *** Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar. Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez. Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz. Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi. Çıtaklar Çankırı’nın bazı yörelerinde de bulunmaktadır. Bazı bölgelerinde yaşayan Çıtakların etnik kökeni Türk oldukları bilinmektedir. Zaten Anadolu’nun fethinden sonra bu bölge Anadolu’nun giriş kapısı olan Doğu Anadolu’dan Oğuz-Türkmen boylarının yerleştiği bir bölge olarak bilinmektedir. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Çankırı Türkmen Yerleşimi adlı tebliğinde bölgenin teknik durumunu “…bölgede çok önemli bir Türkmen yerleşmesi var. Haliyle bugün Çankırı’nın halkı etnik yapı itibarı ile bakacak olursak tamamen Türkmen unsurundan meydana gelmiş, içerisinde sadece Türkmenlerin dışında iki Kıpçak grubu, Türk’ü var.” şeklinde açıklamaktadır: Anadolu’nun çoğu yerinde olduğu gibi Yapraklı ilçesinde de köyler arasında Dağlı, Kırlı (ovalı) ayrımı yapılır. Bu Dağlılar adlandırmasının yanı sıra Kırlılar tarafından Çıtaklar olarak adlandırılan köylüler vardır. Bu yörenin insanları. Çıtak kelimesinin Çatak biçiminde de geçtiğini ve Çıtakların (Çataklar), Oğuz grubu içinde Bozoklar’dan Yıldızhan’a bağlı Anadolu’daki en büyük Türkmen grubu olan Avşarların bir alt kolu olduğu da yine Oğuzlarla ilgili kaynaklardaki şemalarda gösterilmektedir. Çıtakların Anadolu’nun yanı sıra, Balkanlarda da Çıtakların çok eskiden beri yaşadıkları bilinmektedir. Bazı tespitlere göre Çankırı ilinin Yapraklı ilçesi civarında bulunan bazı köylerin eskiden beri Oğuzların Bozok koluna bağlı Avşarların yaylağı, yurdu olduğu bilgisi söz konusudur. Anadolu’da günümüzde de yaşamakta olan diğer Çıtaklarla bu civarda yaşayan Çıtakların ilişkileri, Avşarların bir alt kolu olan Çıtaklardan olup olmadıkları konusu ve Çıtak terimi daha geniş ve derinlemesine bir araştırmaya, incelenmeye ihtiyaç göstermektedir. Bu durumu açıklığa kavuşturmak için yazılı kaynaklardan (tahrir defterleri, şeriye sicil defterleri, vakfiyeler vb.), konuyla ilgili yapılan bilimsel çalışmalardan (Türk Tarih Kurumunun Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Tarihi Projesi vb.) bunu tam olarak tespit etmek gerekmektedir. Çıtak kelimesi Çankırı yöresinde çevik, hareketli, yerinde duramayan kişi olarak değerlendirilir. *** Araştırmacı Muzaffer Eker Çıtaklarla ilgili bazı iddialar ortaya atmaktadır. Ancak tespitleri daha ziyade yöresellik taşımaktadır, yani öze inmemiştir. Mesela konu ile ilgili araştırma yazısında bazı uydurukçu sözlüklerden alıntılar kaydetmiş ve şu tespitte bulunmuş: “ Mesela Derleme sözlüğünde : Çubuk Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor. “ Böylesine uydurukçu ve kulaktan dolma görüşleri ortaya atan sözlük düzenleyenlerine itibar edilmeyeceği gibi gerekli yerlere de şikayet emek suretiyle kültürümüze, tarihimize karşı işlenen bu suçlardan soyutlanması gerekmektedir. *** Muzaffer Eker’in araştırmalarını sütunlarımıza alarak bilgilerinize sunuyoruz:Hemen bütün Orta Anadolu’da, ilçemiz halkı Çıtak olarak tanınır . Bu güne kadar bu kavram ile ilgili olarak doğru yanlış bir sürü senaryo üretilmiştir. Bu gün araştırmacıların, gezi notları ve belgelere dayanarak yaptıkları değerlendirmeler, bu çeşit kavramlar hakkında az da olsa bir fikir verebilmektedir. Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor. Yaptığımız araştırmalar bizi, Çıtakların Orta Asya’daki kökleri hakkında bazı ipuçları bulmamızı sağladı. Bu kelimenin menşeinde Çiğil Türkleri ile karşılaştık. Çiğiller, Doğu ve Batı Türkistan sınırında Karluklarla beraber yerleşmiş ve komşuları Oğuzlarla devamlı mücadele halindedir. Kaşgarlı Mahmud’a göre Çiğiller; Peçenek, Kıpçak, Oğuz, Başkurt ve Uygur gibi büyük boylardan ve Türkler’in aslen ayrıldıkları 20 ilden biridir. Çiğil lehçesi de Oğuz lehçeleri gibi sırf Türkçedir. Araştırmacı Y.Ziya Yörükân’a göre Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türklerde ve Oğuzlarda böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı. 2 Bu tesbite dayanarak Çıtakların Oğuz boylarına dahil olmadıklarını rahatça söyleyebiliriz Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var.Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor. Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor. Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor. Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor. Büyük ölçüde Şaman dinine mensup olan bu boylar, yerleştikleri Balkan ülkeleri ve Anadolu’da yerli Hiristiyan halk ile kaynaşarak zamanla Hiristiyan dinine geçtiler ve büyük ölçüde kimlik kaybına uğradılar. 17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarlar’ ın karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor. Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacakdır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. İlk bakışta Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köylerini, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirmek mümkün gibi görünse de, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, Çatak kelimesinin; "iki dağ yamacı arası dere yatağı." olarak belirtilmiş olması, bu köylerin Çatak isminin, arazinin fizik yapısından kaynaklanmış olduğu anlaşılıyor. Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar. 3 Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez. Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz 4 Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi. Milli Mücâdele yıllarına ait küçüklüğümüzde duyduğumuz bir başka rivâyete göre ise; Yabanâbad halkının bir kısmı,savaşa tiftikden örülmüş beyaz bir elbise ile katıldığı için kendilerine “Çitiaklar” denilmiş. Fakat beyaz rengin, Türkler tarafından daima tercih edildiği ve kutsal kabul edildiğini de belirtmemiz gerekir. Yapılan araştırmalarla ilgili tesbitler farklı yorum ve kanaâtlere sebep olabilir. Bu tabiî bir olgudur. Çünkü tarihte kesin bir kanaate varabilmek için elde kuvvetli deliller olması gerekir. Yabanabad 2000 eserimiz yayınlandıktan sonra bir çok arkadaşımızdan kendi köylerinin kökeni ilgili soru aldım. Bunlara cevap verebilmek çok zor. Ayrıca Çıtaklar’ ın Oğuz Türkleri’ nin bir boyu olduğuna dair mevcut olan görüş de, Yusuf Ziya Yörükan’ın tesbitlerine göre geçerli değil. Çünkü o, Çıtakların önceki ismi olan Çiğillerin, Oğuzlar dışındaki Türk boylarından olduğunu belirtiyor. Bunun yanında 24 Oğuz boyunu incelediğimizde aralarında Çıtak diye bir boy göremiyoruz. Şahsen bundan bir kompleks duymuyorum. Çünkü, insanın kendi soyunu sülalesini seçmek hakkına sahip değil. Geniş bir bakış ile, aynı mekanda farklılıklarla beraber yaşamanın önemi ve gereğine inanıyorum. İnsanca ve dostça. Geçmiş geride kaldığı için artık önümüze bakarak, bu memleket için bir şeyler yapabilmenin heyecanını ve sorumluluğunu taşımamız gerekiyor. Çıtak, Oğuz, Çerkez, Laz olmanın ötesinde “insan” olabilmenin şerefi her şeyin üzerinde. Bu şerefin sorumluluğu, aylaklık ve tembellik değil, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir miras bırakabilmek, yaradılış gayesine uygun olarak yaşayabilmektir. *** Değerli okuyucular; bu araştırma bu kadar kısa boyutlarla sonuçlanmamalı. Ancak öyle bir zamana rastladı ki başka yazı ve araştırmalarımın olması nedeniyle zorunlu bir araştırma yapmak durumunda kaldım. Bir de araştırma haberin başlığını yazdığım ve yayınladığım için sizler beni sıkıştırdınız ve tam anlamı ile sıhhatli bir araştırma olmadı. Fakat ileri tarihlerde ömrüm vefa ederse bazı zamanlarda bizzat Çıtak yörelerine gidip yerinde incelemeler ve röportajlar yapacağım. Lütfen siz de bana yardımcı olmak ve ortak bir eser ortaya koymak için Çıtaklar ve Çıtak yöreleri ile ilgili bildiklerinizi ve gördüklerinizi, duyduklarınızı bize hemen iletmenizi rica eder saygılar sunarım. Mehmet AKYOL Bana ulaşmanız için: Telefon numaralarım: 0505 452 66 76 - 0530 464 63 77 |
çitaklar
14 Mart 2011 Pazartesi
ÇITAK VE ÇITAKLAR ÜZERİNE
çitaklar
Bilindiği üzere, bugünkü Türkçemizde “Çit” ağaç dallarından örülmüş korunak anlamına gelmektedir. Çitmek tabiri de, bir şeyin ayrıntılarını veya iki parçasını biri birine örerek birleştirmek manası taşımaktadır. Bazılarınca bu kelime “Çatmak” fiili ile karıştırılarak “Çıtak” ismini “Croise” kelimesiyle aynı anlamda telakki edilmiş ve bu saf Türklerin, yerli halkla karışmış bir unsur olduğu sanılmıştır. Böyle bir düşünüş bu (tesalüp)ün bir sıhriyet neticesi olduğunu kabullenmek demek olur ki, Türklerin Müslüman olmayan veya sonradan islamiyeti kabul eden unsurlarla birleşmekten son derece kaçındıkları ve sonradan Müslümanlığı kabul edenleri daima “Dönme” olarak aralarına dahi karıştırmadıkları göz önüne alınınca böyle bir telasübün varid olmayacağı kesinlikle anlaşılmış olur.
Eski Türkçede “Çit” kelimesi, “Sınır, uc, kenar” gibi anlamlara gelmekte “Ak” ise “Yer, mevki, bölge, ülke” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan “Çitak” kelimesi, “kenar memleket, kıyı-köşe yer” demek olur ki “Çitak” böyle yerlerin halkı manasına gelir.
Bu manasile “Çitak” Fransızca’daki “Banlieue” “Faubourg” halkı demek olur.
Çok eski devirlerde, kalelerin savunma alanı dışında kalan yerlerde ilk savunma hattı olarak çitler örülür ve arkalarına toprak yığılarak siperler vücuda getirilmiş ve böylelikle düşman bir süre kaleden uzak tutulurmuş. Sınırlarda da bu çeşit mânialar vücuda getirildiği için oralara “Çit” denilmesinin âlem olduğu düşünülebilir. Bu ilk savunma hattıle kale arasında kalan bölgede yaşayan halka bu adın verilmiş olması mümkündür. Sonraları bu bölge genişletilerek “Dağlılar”la “Şehirliler” arasında kalan ve dağ eteklerine kadar uzayan saha halkına “Çitak” denilmiştir. Çıkış ve türeyişi kesin olarak bilinmemekle beraber, bu kelime, Türk’den ayrı bir unsura verilmiş bir ad olmayıp bir zümrenin adı olarak kullanılmıştır. Nasıl ki, “Manav” adı, Filibe halkı tarafından “Anadolulu” manasında kullanılmaktadır." 2
Ali Kemal Balkanlı’nın Şarki Rumeli ve Buradaki Türkler adlı eserinden Çıtaklarla ilgili bölümü olduğu gibi buraya aktardım. Şimdiyse Evliya Çelebiye kulak verelim:
Silistre
“İnsanları orta boyda, sağlıklı, sağlam pençeli kimselerdir. İleri gelenleri ağır kumaşlar ve çuha giyerler. Çoğu halkı Eflak ve Boğdan tüccarıdır. Orta halli olan fukarası kendilerine göre renkli bezlerle kaplı kürkler giyip, başlarına tatar kalpağı koyarlar. Askerlerde yine Tatarlar gibi atları eğerleyip onlarla birlikte seferlere katılırlar, Tatarlaşmış kimselerdir. Ayrıca Dobruca halkından Tatar, Bulgar, Boğdanlılardan doğmuş Çıtaklar da vardır. Bunlar ilkin Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa askerinin dölünden olmuşlardır.
Ondan sonra Yıldırım Beyazid han buralara Tatarları yerleştirmiş, anaları Bulgar, Eflak ve Boğdan kızları olmakla o arada Çıtaklar üremiş. Bunların Çıtak dili Dobruca eyaleti tanıtılırken açıklanacaktır. Kadınları yassı başlı olup, renkli çuha ve kirliva abası ferace giyerler. Gayet dindar, örtülü, terbiyeli kadınlardır. Bütün halkı Hanefi mezhebinden olup, namazı devamlı kılarlar. Bolluk memleket olduğundan her yolcuya ilgi gösterirler, ikram ederler. Yumuşak huylu, halim selim, tabiat sahibi insanları çoktur.” 3
Evliya Çelebi, Hacıoğlu Pazarı’nı tanıtırken:
“Kasaba halkına “Dobruca Çıtakları” derler. Dilleri, görünüşleri bir garip insanlardır. 4
“Dobruca ve Karadeniz boylarında yerleşen Oğuzlar, İlk Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlığın seri bir surette yayılmasına mukabil, Deli ormanda (25) kesif bir suretle yerleşmiş olan Peçenekler, müşterek bir ad olmak üzere Türkler ve Gacallar (26 ” Mevkut Risale” LXVI; 1894, sahife: 273: “İlkbulgarlar Peçeneklere (Gagauzlar demişlerdir. İri, sağlam manasına” Deliorman Türkleri meşhur pehlivanlardandır.) veyahut elyevm taşıdıkları ÇİTAKLAR namı altında Müslüman olarak kalmışlardır.” 5
“Arkeolog, Şkorpil’e göre Deliorman’daki Peçenekler ve diğer Türk kavimleri, Bulgaristan’ın muhtelif yerlerine dağılmışlar Deliorman’da sadece kesif bir kütle halinde ve belki de az karışık olarak GACALLAR adı altında İlkbulgarlar kalmışlardır. Gene Şkorpil’e göre Gagauzlar gibi bugünkü Gacallar da Asparuhun İlkbulgarların bakiyeleridir ve bunlar, Balkan yarımadasına yedinci asrın ikinci ortasının iptidalarında gelmiştir. Şu farkla ki Gacallar Müslümanlıklarını muhafaza etmişler: Gagauzlar ise Hıristiyanlığı kabul eylemişlerdir. Aynı âlime göre bugünkü Bulgarların o günkü Bulgarlarla hiçbir münasebetleri yoktur. Şkorpil, bir rivayete göre Müslüman Gacallarla Hristiyan Gagauzlar gibi dinleri ayrı olan bu iki kavmin arasında dostluk ve hatta akrabalık münasebetlerinin mevcut bulunduğunu ve yekdiğerleriyle hali temasta oldukları yerlerde kız alıp verdiklerini söyler.” 6
Bulgaristan’dan Gelen Müslüman Göçmenler
Deliorman Türkleri bazen Dobruja Türklerini Gacallar olarak adlandırırlar; Çitak, özellikle Gerlova Türkleri için aşağılayıcı bir niteleme olarak kullanılır. 8
Çitak adı, köylü Türkler için kullanılırdı. Gacak ise daha az kullanılan ve anlaşıldığı kadarıyla aşağılayıcı yanı olan bir sözcüktü. Deliormanlı Türkler, kendilerini Tahtakülah olarak adlandırırken, Dobruca Türklerinden Gacallar diye bahsederlerdi. Shumenli ve Razgad’lı Bulgarlarda da, aynı şekilde, tüm Türk köylülerini Gacal ya da Çitak olarak adlandırmışlardı.
Eski Türkçede “Çit” kelimesi, “Sınır, uc, kenar” gibi anlamlara gelmekte “Ak” ise “Yer, mevki, bölge, ülke” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan “Çitak” kelimesi, “kenar memleket, kıyı-köşe yer” demek olur ki “Çitak” böyle yerlerin halkı manasına gelir.
Bu manasile “Çitak” Fransızca’daki “Banlieue” “Faubourg” halkı demek olur.
Çok eski devirlerde, kalelerin savunma alanı dışında kalan yerlerde ilk savunma hattı olarak çitler örülür ve arkalarına toprak yığılarak siperler vücuda getirilmiş ve böylelikle düşman bir süre kaleden uzak tutulurmuş. Sınırlarda da bu çeşit mânialar vücuda getirildiği için oralara “Çit” denilmesinin âlem olduğu düşünülebilir. Bu ilk savunma hattıle kale arasında kalan bölgede yaşayan halka bu adın verilmiş olması mümkündür. Sonraları bu bölge genişletilerek “Dağlılar”la “Şehirliler” arasında kalan ve dağ eteklerine kadar uzayan saha halkına “Çitak” denilmiştir. Çıkış ve türeyişi kesin olarak bilinmemekle beraber, bu kelime, Türk’den ayrı bir unsura verilmiş bir ad olmayıp bir zümrenin adı olarak kullanılmıştır. Nasıl ki, “Manav” adı, Filibe halkı tarafından “Anadolulu” manasında kullanılmaktadır." 2
Ali Kemal Balkanlı’nın Şarki Rumeli ve Buradaki Türkler adlı eserinden Çıtaklarla ilgili bölümü olduğu gibi buraya aktardım. Şimdiyse Evliya Çelebiye kulak verelim:
Silistre
“İnsanları orta boyda, sağlıklı, sağlam pençeli kimselerdir. İleri gelenleri ağır kumaşlar ve çuha giyerler. Çoğu halkı Eflak ve Boğdan tüccarıdır. Orta halli olan fukarası kendilerine göre renkli bezlerle kaplı kürkler giyip, başlarına tatar kalpağı koyarlar. Askerlerde yine Tatarlar gibi atları eğerleyip onlarla birlikte seferlere katılırlar, Tatarlaşmış kimselerdir. Ayrıca Dobruca halkından Tatar, Bulgar, Boğdanlılardan doğmuş Çıtaklar da vardır. Bunlar ilkin Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa askerinin dölünden olmuşlardır.
Ondan sonra Yıldırım Beyazid han buralara Tatarları yerleştirmiş, anaları Bulgar, Eflak ve Boğdan kızları olmakla o arada Çıtaklar üremiş. Bunların Çıtak dili Dobruca eyaleti tanıtılırken açıklanacaktır. Kadınları yassı başlı olup, renkli çuha ve kirliva abası ferace giyerler. Gayet dindar, örtülü, terbiyeli kadınlardır. Bütün halkı Hanefi mezhebinden olup, namazı devamlı kılarlar. Bolluk memleket olduğundan her yolcuya ilgi gösterirler, ikram ederler. Yumuşak huylu, halim selim, tabiat sahibi insanları çoktur.” 3
Evliya Çelebi, Hacıoğlu Pazarı’nı tanıtırken:
“Kasaba halkına “Dobruca Çıtakları” derler. Dilleri, görünüşleri bir garip insanlardır. 4
“Dobruca ve Karadeniz boylarında yerleşen Oğuzlar, İlk Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlığın seri bir surette yayılmasına mukabil, Deli ormanda (25) kesif bir suretle yerleşmiş olan Peçenekler, müşterek bir ad olmak üzere Türkler ve Gacallar (26 ” Mevkut Risale” LXVI; 1894, sahife: 273: “İlkbulgarlar Peçeneklere (Gagauzlar demişlerdir. İri, sağlam manasına” Deliorman Türkleri meşhur pehlivanlardandır.) veyahut elyevm taşıdıkları ÇİTAKLAR namı altında Müslüman olarak kalmışlardır.” 5
“Arkeolog, Şkorpil’e göre Deliorman’daki Peçenekler ve diğer Türk kavimleri, Bulgaristan’ın muhtelif yerlerine dağılmışlar Deliorman’da sadece kesif bir kütle halinde ve belki de az karışık olarak GACALLAR adı altında İlkbulgarlar kalmışlardır. Gene Şkorpil’e göre Gagauzlar gibi bugünkü Gacallar da Asparuhun İlkbulgarların bakiyeleridir ve bunlar, Balkan yarımadasına yedinci asrın ikinci ortasının iptidalarında gelmiştir. Şu farkla ki Gacallar Müslümanlıklarını muhafaza etmişler: Gagauzlar ise Hıristiyanlığı kabul eylemişlerdir. Aynı âlime göre bugünkü Bulgarların o günkü Bulgarlarla hiçbir münasebetleri yoktur. Şkorpil, bir rivayete göre Müslüman Gacallarla Hristiyan Gagauzlar gibi dinleri ayrı olan bu iki kavmin arasında dostluk ve hatta akrabalık münasebetlerinin mevcut bulunduğunu ve yekdiğerleriyle hali temasta oldukları yerlerde kız alıp verdiklerini söyler.” 6
Bulgaristan’dan Gelen Müslüman Göçmenler
Deliorman Türkleri bazen Dobruja Türklerini Gacallar olarak adlandırırlar; Çitak, özellikle Gerlova Türkleri için aşağılayıcı bir niteleme olarak kullanılır. 8
Çitak adı, köylü Türkler için kullanılırdı. Gacak ise daha az kullanılan ve anlaşıldığı kadarıyla aşağılayıcı yanı olan bir sözcüktü. Deliormanlı Türkler, kendilerini Tahtakülah olarak adlandırırken, Dobruca Türklerinden Gacallar diye bahsederlerdi. Shumenli ve Razgad’lı Bulgarlarda da, aynı şekilde, tüm Türk köylülerini Gacal ya da Çitak olarak adlandırmışlardı.
çitak nedir
Çıtak Kelimesinin Anlamı
Çıtak kelimesi Arkadaş sözlüğünde şöyle açıklanıyor:
1-Dağlı, dağlarda yaşayan köylü.
2-Yabancı, göçmen.
3-Kavgacı, inatçı, huysuz.
4-İyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı 1
Derleme sözlüğünde ise: Çubuk Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor.
Hemen bütün Orta Anadolu’da, ilçemiz halkı Çıtak olarak tanınır. Bu güne kadar bu kavram ile ilgili olarak doğru yanlış bir sürü senaryo üretilmiştir. Bu gün araştırmacıların, gezi notları ve belgelere dayanarak yaptıkları değerlendirmeler, bu çeşit kavramlar hakkında az da olsa bir fikir verebilmektedir.
Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor.
Yaptığımız araştırmalar bizi, Çıtakların Orta Asya’daki kökleri hakkında bazı ipuçları bulmamızı sağladı. Bu kelimenin menşeinde Çiğil Türkleri ile karşılaştık.
Çiğiller, Doğu ve Batı Türkistan sınırında Karluklarla beraber yerleşmiş ve komşuları Oğuzlarla devamlı mücadele halindedir.
Kaşgarlı Mahmud’a göre Çiğiller; Peçenek, Kıpçak, Oğuz, Başkurt ve Uygur gibi büyük boylardan ve Türkler’in aslen ayrıldıkları 20 ilden biridir. Çiğil lehçesi de Oğuz lehçeleri gibi sırf Türkçedir.
Araştırmacı Y.Ziya Yörükân’a göre Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türklerde ve Oğuzlarda böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı. 2 Bu tesbite dayanarak Çıtakların Oğuz boylarına dahil olmadıklarını rahatça söyleyebiliriz
Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var.Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor. Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor.
Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor. Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor.
Büyük ölçüde Şaman dinine mensup olan bu boylar, yerleştikleri Balkan ülkeleri ve Anadolu’da yerli Hiristiyan halk ile kaynaşarak zamanla Hiristiyan dinine geçtiler ve büyük ölçüde kimlik kaybına uğradılar.
17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarlar’ ın karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor.
Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacakdır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köyleri, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirilebilir.
Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar. 3
Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez.
Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz 4 Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi.
Milli Mücâdele yıllarına ait küçüklüğümüzde duyduğumuz bir başka rivâyete göre ise; Yabanâbad halkının bir kısmı,savaşa tiftikden örülmüş beyaz bir elbise ile katıldığı için kendilerine “Çitiaklar” denilmiş. Fakat beyaz rengin, Türkler tarafından daima tercih edildiği ve kutsal kabul edildiğini de belirtmemiz gerekir.
Yapılan araştırmalarla ilgili tesbitler farklı yorum ve kanaâtlere sebep olabilir. Bu tabiî bir olgudur. Çünkü tarihte kesin bir kanaate varabilmek için elde kuvvetli deliller olması gerekir.
Yabanabad 2000 eserimiz yayınlandıktan sonra bir çok arkadaşımızdan kendi köylerinin kökeni ilgili soru aldım. Bunlara cevap verebilmek çok zor.
Ayrıca Çıtaklar’ ın Oğuz Türkleri’ nin bir boyu olduğuna dair mevcut olan görüş de, Yusuf Ziya Yörükan’ın tesbitlerine göre geçerli değil. Çünkü o, Çıtakların önceki ismi olan Çiğillerin, Oğuzlar dışındaki Türk boylarından olduğunu belirtiyor.
Bunun yanında 24 Oğuz boyunu incelediğimizde aralarında Çıtak diye bir boy göremiyoruz. Şahsen bundan bir kompleks duymuyorum. Çünkü, insanın kendi soyunu sülalesini seçmek hakkına sahip değil. Geniş bir bakış ile, aynı mekanda farklılıklarla beraber yaşamanın önemi ve gereğine inanıyorum. İnsanca ve dostça.
Geçmiş geride kaldığı için artık önümüze bakarak, bu memleket için bir şeyler yapabilmenin heyecanını ve sorumluluğunu taşımamız gerekiyor.
Çıtak, Oğuz, Çerkez, Laz olmanın ötesinde “insan” olabilmenin şerefi her şeyin üzerinde. Bu şerefin sorumluluğu, aylaklık ve tembellik değil, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir miras bırakabilmek, yaradılış gayesine uygun olarak yaşayabilmektir.
Kaynakça:
1-Arkadaş Türkçe sözlük 256
2-Y.Ziya Yörükân Anadoluda Yörükler ve Tahtacılar s.401
3- Hüseyin Çınar – Osman Gümüşçü Osmanlıdan Cumhuriyete Çubuk Kazası – Çubuk bel. yay. 2002 Ankara s.93
4- Y. Z. Yörükân age.s. 401
Ben çıtak'ım.Ankara Kızılcamamlıyım.Çıtak Kıpçak Türklerinin bir boyu olup,ağırlıklı görüşe göre,büyük kavimler göçü sırasında Balkanlara yerleşen Kıpçak Tüklerinin Türklük ve İslamlığını korumuş Deliorman bölgesi Türkleridir.Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı ordusu ile Anadoluya gelenlerin Deliorman iklim ve tabiatına benzemesi nedeniyle Ankara Kızılcahamam bölgesinde yerleşmişlerdir.Uzun boylu,iri,sert mizaçlı,ciddi,sabırlı,çalışkan,ağırbaşlı,Türklük ve İslamlıklarına önem veren insanlardır.İçlerinden vatan haini hiç çıkmamıştır
ÇITAK diye bize derler. biz kimizz? biz KIZILCAHAMAM lılarız
ben ankaralıyım.çıtak ankaranın çubuk ve kızılcahamam yöresinde ki yıldırım köylerinde yaşayan dağ köylülerine denir.yani bir çitak olarak öyle biliyorum.
rumeli göçmeniyiz
ankara savaşından kalan asker topluluğu
ben tokatlıyım. tokatta bir kaç ailede çıtak soyadı var ama akraba değiliz. babamın dedeleri gümüşhane şirandan gelmişler. çıtak kelimesi iri yapılı, güçlü kuvvetli ve güzel görünümlü manasına gelmektedir. hatta bazı yörelerde iri kuvvetli ve güzel öküzlere de çıtak öküz denir. yani ÇITAK: HEYBETLİ,KUVVETLİ VE AYNI ZAMANDA GÜZEL.manasındadır.
Çıtak veyâ Çitak nedir?
Çıtak veyâ Çitak deyince, Ülke’mizde ilk akla gelen Ankara-Kızılcahamam ilçesidir. Asıl olan ise, en yaygın bu yörede yaşayan Türk aslından bir topluluktur. Öte yandan, Ülke coğrafyasının şurasında-burasında adı Çıtak olan küçük bâzı yerler vardır. Bunlarla Çıtak toplumunun bir bağı düşünülebilir mi, yoksa aynı veyâ ayrı kökten gelen adlarından başka ortak yanları yok mudur? Bu husus şimdilik cevaplanabilmiş değildir.
Gene Türk topluluğu olarak bir de Rumeli’nin Çitak’ları bilinirler. Daha çok Bulgaristan-Deliorman’da olmak üzere, Makedonya tarafında da Türk soyundan Çitak’lara rastlanmaktadır. Yâhut da, bunlar artık büyük oranda Türkiye’ye göçmüşlerdir. Topluluğa Türkiye’de daha çok Çıtak denirken, Rumeli için ise tamâmen Çitak adı kullanılmaktadır. Târihçiler, Deliorman Çitak’ları için iki görüş ortaya koymaktadırlar: Gene bir Türk topluluğu olan Deliorman Gacal’larıyla Çitak’ların aynı oldukları veyâ onlara yakın başka bir Türk öbeği oldukları...
Türkiye’deki Çıtak (Çitak) ’larla Rumeli’dekilerin bağlantı veyâ ilgisiyse bilinmemektedir. Hiç olmazsa, târih kaynaklarında bu konuda bir bilgi bulunmamaktadır. Rumeli Çitak’larının adı için, ilgi çekici ve akla yakın bir tez öne sürülür. Eğer bu doğruysa, aynı tezi Anadolu için de düşünmek pekâlâ mümkün olacaktır. Şöyle ki: Eski devirde ve özellikle köylerde, avlularla eve yakın olup arpalık denilen tarlalar “çit” denilen ve ince dallardan sepet gibi örülen bir duvarla çevrilmişlerdir. Akla yakın bulduğumuz yukarıdaki teze göre ve çevrenin Hıristiyanlarından ayırmak üzere, Rumeli’nde yaşayan Çitak’lara âit çitlerin, Osmanlı yönetimince kireçle beyaza boyanması istenmiş ve bunlara “Çiti ak” denmeye başlanmıştır. Bir dönem sonraysa, bu iki söz birleşip kaynaşarak Çitak’a dönüşmüşlerdir.
Söz konusu tez bir yana, bilgi kaynakları, Çıtak sözüne bundan tamâmen ayrı karşılıklar göstermektedirler. Bunlar, önem derecesine göre değil alfabetik sırayla şöyledirler: Açıkgöz, çoban, dağlı, göçebe, göçmen, huysuz, inatçı, iyi giyimli, kavgacı, kurnaz, köylü, yabancı ve yakışıklı gibi hayli farklı kavramlardır.
Çıtak kelimesi Arkadaş sözlüğünde şöyle açıklanıyor:
1-Dağlı, dağlarda yaşayan köylü.
2-Yabancı, göçmen.
3-Kavgacı, inatçı, huysuz.
4-İyi giyinmiş, yakışıklı delikanlı 1
Derleme sözlüğünde ise: Çubuk Haymana ve Polatlı çevresinde dağda yaşayan ve odun satarak geçinen kimse olarak ifade ediliyor.
Hemen bütün Orta Anadolu’da, ilçemiz halkı Çıtak olarak tanınır. Bu güne kadar bu kavram ile ilgili olarak doğru yanlış bir sürü senaryo üretilmiştir. Bu gün araştırmacıların, gezi notları ve belgelere dayanarak yaptıkları değerlendirmeler, bu çeşit kavramlar hakkında az da olsa bir fikir verebilmektedir.
Bu gün Çıtak kelimesi hala Rumeli’de Çıtak, Orta Asya’da ise Çatak veya Çotak şeklinde kullanılıyor.
Yaptığımız araştırmalar bizi, Çıtakların Orta Asya’daki kökleri hakkında bazı ipuçları bulmamızı sağladı. Bu kelimenin menşeinde Çiğil Türkleri ile karşılaştık.
Çiğiller, Doğu ve Batı Türkistan sınırında Karluklarla beraber yerleşmiş ve komşuları Oğuzlarla devamlı mücadele halindedir.
Kaşgarlı Mahmud’a göre Çiğiller; Peçenek, Kıpçak, Oğuz, Başkurt ve Uygur gibi büyük boylardan ve Türkler’in aslen ayrıldıkları 20 ilden biridir. Çiğil lehçesi de Oğuz lehçeleri gibi sırf Türkçedir.
Araştırmacı Y.Ziya Yörükân’a göre Oğuzlar, aynı bölgede beraber yaşadıkları halde kendilerinden olmayan üruğlara Çıtak demişler. Türklerde ve Oğuzlarda böyle bir gelenek olduğu biliniyor. Oğuzlar kendilerini Türk budununun en asil ve şerefli boyu olarak gördükleri için, çevrelerinde kendileri gibi muharip ve kahraman görmedikleri boylara önce sevmedikleri Çiğillerin adını taktılar. Yani onlara Çiğil dediler. Sonraki yıllarda ise bu telakki Çıtak (Veya Çatak) ve Yörük tabirleri ile ifade edilmeye başlandı. 2 Bu tesbite dayanarak Çıtakların Oğuz boylarına dahil olmadıklarını rahatça söyleyebiliriz
Çıtakların Anadolu’ya geliş tarihleri ile ilgili olarak da farklı görüşler var.Ziya Gökalp Çıtakların Anadolu’ya Selçuklularla beraber gelip (11.asrın ikinci yarısı ve 12.asırda) yerleştiklerini belirtiyor. Fakat aralarında var olduğu belirtilen husumet yüzünden beraber geldikleri şeklindeki bu görüş biraz zayıf görünüyor.
Y.Ziya Yörükan ise, Orta Asya’dan göç eden Çıtakların Hazar Tuna yolu ile Balkanlara, küçük bir kolunun da güneye inip Anadolu’ya geldiğini belirtiyor. Orta Asya’daki Moğol-Kıtay çatışması sonucu yapılan göçlerin ilki; Başkırt, Peçenek, Macar ve Bulgarlar tarafından 932 de Balkanlar’a, ikincisi de 11.asır başlarında Kıpçak, Karluk ve Oğuzlar tarafından yapılmıştır. Bu boylar arasında, Karluklarla beraber yaşadıklarını bildiğimiz Çiğillerin ismine rastlanmadığına göre, Çiğillerin zamanla zayıflayıp dağıldıkları ve Çıtak olarak isimlendirildikten sonra küçük guruplar halinde diğer boylarla beraber hareket ettikleri ihtimali düşünülüyor.
Büyük ölçüde Şaman dinine mensup olan bu boylar, yerleştikleri Balkan ülkeleri ve Anadolu’da yerli Hiristiyan halk ile kaynaşarak zamanla Hiristiyan dinine geçtiler ve büyük ölçüde kimlik kaybına uğradılar.
17. asırda Anadolu ve Balkanları dolaşan Evliya Çelebi, ülkenin kuzeydoğusundan Uz (Oğuz) bölgesi olarak bahsederek Silistre’de orta boylu, şen ve sağlam yapılı insanlardan müteşekkil Çıtak isminde bir toplumun yaşadığını, ayrıca Dobruca’da da “Dobruca Çıtakları” olarak anılan büyük bir Çıtak kolunun varlığından bahsederek, Tatar, Ulah ve Bulgarlar’ ın karışımından meydana gelen Çıtak’ların hanımlarının çok utangaç ve namuslu olduklarını da vurguluyor.
Çıtak kelimesinin sözlük anlamı ve Orta Asya’daki hayat tarzları dikkate alınırsa, Yabanâbad’ın doğal yapısının yerleşmeleri için uygun olduğu görülüyor. Fakat genelde bütün Yabanâbad ahalisine Çıtak demek yanlış olacakdır. Kanaatimizce Oğuzlar’dan ayrı olarak dağlık kesimlerde yerleşmiş kısmî bir Çıtak nüfusundan bahsetmek daha sağlıklı olacaktır. Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak köyleri, o günden bugüne kısmî Çıtak yerleşiminin izleri olarak değerlendirilebilir.
Çıtaklar’ın Timur ile beraber Anadolu’ya geldiklerini ve Ankara Savaşı’ndan sonra çevreye yayıldıklarını anlatan görüşler varsa da,Timur’ u anlatan eserlerde böyle bir kayıt yok. Ancak, Çıtakların Yıldırım Bayezid’ in ordusunda Rumeli kuvvetleri içinde yer aldıkları ve savaştan sonra dönmeyip bölgede kalmış olabileceği fikri daha makul görünmektedir. Çünkü H. Çınar ve O. Gümüşçü de Yıldırım ve Işık Dağı çevresinde bazı köylerimizin (Berçin Çatak ve Yıldırım Çatak) Çatak veya Çıtak adını almasını, Yıldırım ön adı kadar ilginç görüyorlar. 3
Halk arasında yaygın olan, uzun savaş yıllarındaki bezginlikten dolayı asker kaçaklarının beyaz elbise (ak çit) giymiş bir halde dolaştıkları ve halkın bunlara Çıtaklar ismini vermiş olması görüşü gerçek dışıdır. Çünkü takdir edilmelidir ki, hiçbir asker kaçağı kendisini belli edecek beyaz bir elbise giymez.
Fakat bildiğimiz bir şey var ki; Oğuz Türkleri devamlı beyaz elbise giymişler, beyaz rengi uğurlu, siyah rengi de uğursuz saymışlardır. Yine Y.Ziya Yörükân’ın tesbitine göre Çiğillerin de yün ve kürkten elbise ve beyaz tiftikten kıymaç börk giydiklerini, bu kıyafetin Ceyhun’dan Çin’e kadar Türkler arasında genelleştiğini biliyoruz 4 Dolayısıyla ecdâdın beyaz giyinmesi, sadece Millî Mücadele’ye has bir özellik değil, Orta Asya kültürünün bir parçasıdır. Eğer bu görüş doğru olsaydı, bütün Türk boylarının Çıtak olarak anılması gerekirdi.
Milli Mücâdele yıllarına ait küçüklüğümüzde duyduğumuz bir başka rivâyete göre ise; Yabanâbad halkının bir kısmı,savaşa tiftikden örülmüş beyaz bir elbise ile katıldığı için kendilerine “Çitiaklar” denilmiş. Fakat beyaz rengin, Türkler tarafından daima tercih edildiği ve kutsal kabul edildiğini de belirtmemiz gerekir.
Yapılan araştırmalarla ilgili tesbitler farklı yorum ve kanaâtlere sebep olabilir. Bu tabiî bir olgudur. Çünkü tarihte kesin bir kanaate varabilmek için elde kuvvetli deliller olması gerekir.
Yabanabad 2000 eserimiz yayınlandıktan sonra bir çok arkadaşımızdan kendi köylerinin kökeni ilgili soru aldım. Bunlara cevap verebilmek çok zor.
Ayrıca Çıtaklar’ ın Oğuz Türkleri’ nin bir boyu olduğuna dair mevcut olan görüş de, Yusuf Ziya Yörükan’ın tesbitlerine göre geçerli değil. Çünkü o, Çıtakların önceki ismi olan Çiğillerin, Oğuzlar dışındaki Türk boylarından olduğunu belirtiyor.
Bunun yanında 24 Oğuz boyunu incelediğimizde aralarında Çıtak diye bir boy göremiyoruz. Şahsen bundan bir kompleks duymuyorum. Çünkü, insanın kendi soyunu sülalesini seçmek hakkına sahip değil. Geniş bir bakış ile, aynı mekanda farklılıklarla beraber yaşamanın önemi ve gereğine inanıyorum. İnsanca ve dostça.
Geçmiş geride kaldığı için artık önümüze bakarak, bu memleket için bir şeyler yapabilmenin heyecanını ve sorumluluğunu taşımamız gerekiyor.
Çıtak, Oğuz, Çerkez, Laz olmanın ötesinde “insan” olabilmenin şerefi her şeyin üzerinde. Bu şerefin sorumluluğu, aylaklık ve tembellik değil, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir miras bırakabilmek, yaradılış gayesine uygun olarak yaşayabilmektir.
Kaynakça:
1-Arkadaş Türkçe sözlük 256
2-Y.Ziya Yörükân Anadoluda Yörükler ve Tahtacılar s.401
3- Hüseyin Çınar – Osman Gümüşçü Osmanlıdan Cumhuriyete Çubuk Kazası – Çubuk bel. yay. 2002 Ankara s.93
4- Y. Z. Yörükân age.s. 401
Ben çıtak'ım.Ankara Kızılcamamlıyım.Çıtak Kıpçak Türklerinin bir boyu olup,ağırlıklı görüşe göre,büyük kavimler göçü sırasında Balkanlara yerleşen Kıpçak Tüklerinin Türklük ve İslamlığını korumuş Deliorman bölgesi Türkleridir.Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı ordusu ile Anadoluya gelenlerin Deliorman iklim ve tabiatına benzemesi nedeniyle Ankara Kızılcahamam bölgesinde yerleşmişlerdir.Uzun boylu,iri,sert mizaçlı,ciddi,sabırlı,çalışkan,ağırbaşlı,Türklük ve İslamlıklarına önem veren insanlardır.İçlerinden vatan haini hiç çıkmamıştır
ÇITAK diye bize derler. biz kimizz? biz KIZILCAHAMAM lılarız
ben ankaralıyım.çıtak ankaranın çubuk ve kızılcahamam yöresinde ki yıldırım köylerinde yaşayan dağ köylülerine denir.yani bir çitak olarak öyle biliyorum.
rumeli göçmeniyiz
ankara savaşından kalan asker topluluğu
ben tokatlıyım. tokatta bir kaç ailede çıtak soyadı var ama akraba değiliz. babamın dedeleri gümüşhane şirandan gelmişler. çıtak kelimesi iri yapılı, güçlü kuvvetli ve güzel görünümlü manasına gelmektedir. hatta bazı yörelerde iri kuvvetli ve güzel öküzlere de çıtak öküz denir. yani ÇITAK: HEYBETLİ,KUVVETLİ VE AYNI ZAMANDA GÜZEL.manasındadır.
Çıtak veyâ Çitak nedir?
Çıtak veyâ Çitak deyince, Ülke’mizde ilk akla gelen Ankara-Kızılcahamam ilçesidir. Asıl olan ise, en yaygın bu yörede yaşayan Türk aslından bir topluluktur. Öte yandan, Ülke coğrafyasının şurasında-burasında adı Çıtak olan küçük bâzı yerler vardır. Bunlarla Çıtak toplumunun bir bağı düşünülebilir mi, yoksa aynı veyâ ayrı kökten gelen adlarından başka ortak yanları yok mudur? Bu husus şimdilik cevaplanabilmiş değildir.
Gene Türk topluluğu olarak bir de Rumeli’nin Çitak’ları bilinirler. Daha çok Bulgaristan-Deliorman’da olmak üzere, Makedonya tarafında da Türk soyundan Çitak’lara rastlanmaktadır. Yâhut da, bunlar artık büyük oranda Türkiye’ye göçmüşlerdir. Topluluğa Türkiye’de daha çok Çıtak denirken, Rumeli için ise tamâmen Çitak adı kullanılmaktadır. Târihçiler, Deliorman Çitak’ları için iki görüş ortaya koymaktadırlar: Gene bir Türk topluluğu olan Deliorman Gacal’larıyla Çitak’ların aynı oldukları veyâ onlara yakın başka bir Türk öbeği oldukları...
Türkiye’deki Çıtak (Çitak) ’larla Rumeli’dekilerin bağlantı veyâ ilgisiyse bilinmemektedir. Hiç olmazsa, târih kaynaklarında bu konuda bir bilgi bulunmamaktadır. Rumeli Çitak’larının adı için, ilgi çekici ve akla yakın bir tez öne sürülür. Eğer bu doğruysa, aynı tezi Anadolu için de düşünmek pekâlâ mümkün olacaktır. Şöyle ki: Eski devirde ve özellikle köylerde, avlularla eve yakın olup arpalık denilen tarlalar “çit” denilen ve ince dallardan sepet gibi örülen bir duvarla çevrilmişlerdir. Akla yakın bulduğumuz yukarıdaki teze göre ve çevrenin Hıristiyanlarından ayırmak üzere, Rumeli’nde yaşayan Çitak’lara âit çitlerin, Osmanlı yönetimince kireçle beyaza boyanması istenmiş ve bunlara “Çiti ak” denmeye başlanmıştır. Bir dönem sonraysa, bu iki söz birleşip kaynaşarak Çitak’a dönüşmüşlerdir.
Söz konusu tez bir yana, bilgi kaynakları, Çıtak sözüne bundan tamâmen ayrı karşılıklar göstermektedirler. Bunlar, önem derecesine göre değil alfabetik sırayla şöyledirler: Açıkgöz, çoban, dağlı, göçebe, göçmen, huysuz, inatçı, iyi giyimli, kavgacı, kurnaz, köylü, yabancı ve yakışıklı gibi hayli farklı kavramlardır.
çitaklar - mustafa önder
Çıtaklar | ![]() | ![]() | ![]() |
Mustafa Önder tarafından yazıldı. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Salı, 03 Ağustos 2010 07:07 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
“Şarki Rumeli’de yerleşmiş bulunan bir kısım Türk halkına “Çıtak” adı verilmiştir. Halk arasında dönüp dolaşan rivayetlere göre, bunlar, Hıristiyan unsurlardan ayırt edilebilmeleri için çitlerini kireçle boyamışlar ve “Çiti-ak” anlamına gelen “Çıtak” adı ile anılmışlardı. Bilindiği üzere, bugünkü Türkçemizde “Çit” ağaç dallarından örülmüş korunak anlamına gelmektedir. Çitmek tabiri de, bir şeyin ayrıntılarını veya iki parçasını biri birine örerek birleştirmek manası taşımaktadır. Bazılarınca bu kelime “Çatmak” fiili ile karıştırılarak “Çıtak” ismini “Croise” kelimesiyle aynı anlamda telakki edilmiş ve bu saf Türklerin, yerli halkla karışmış bir unsur olduğu sanılmıştır. Böyle bir düşünüş bu tesalüpün bir sıhriyet neticesi olduğunu kabullenmek demek olur ki, Türklerin Müslüman olmayan veya sonradan islamiyeti kabul eden unsurlarla birleşmekten son derece kaçındıkları ve sonradan Müslümanlığı kabul edenleri daima “Dönme” olarak aralarına dahi karıştırmadıkları göz önüne alınınca böyle bir telasübün varid olmayacağı kesinlikle anlaşılmış olur. Eski Türkçede “Çit” kelimesi, “Sınır, uc, kenar” gibi anlamlara gelmekte “Ak” ise “Yer, mevki, bölge, ülke” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşan “Çitak” kelimesi, “kenar memleket, kıyı-köşe yer” demek olur ki “Çitak” böyle yerlerin halkı manasına gelir. Bu manası ile “Çitak” Fransızca’daki “Banlieue” “Faubourg” halkı demek olur. Çok eski devirlerde, kalelerin savunma alanı dışında kalan yerlerde ilk savunma hattı olarak çitler örülür ve arkalarına toprak yığılarak siperler vücuda getirilmiş ve böylelikle düşman bir süre kaleden uzak tutulurmuş. Sınırlarda da bu çeşit mânialar vücuda getirildiği için oralara “Çit” denilmesinin âlem olduğu düşünülebilir. Bu ilk savunma hattı ile kale arasında kalan bölgede yaşayan halka bu adın verilmiş olması mümkündür. Sonraları bu bölge genişletilerek “Dağlılar”la “Şehirliler” arasında kalan ve dağ eteklerine kadar uzayan saha halkına “Çitak” denilmiştir. Çıkış ve türeyişi kesin olarak bilinmemekle beraber, bu kelime, Türk’den ayrı bir unsura verilmiş bir ad olmayıp bir zümrenin adı olarak kullanılmıştır. Nasıl ki, “Manav” adı, Filibe halkı tarafından “Anadolulu” manasında kullanılmaktadır."1 “Osmanlılar Balkanları istila ettikleri zaman buralarda daha evvel gelmiş Bulgar, Peçenek, Kuman vesaire gibi İslavlaşmış yahut Bizans’ın tesiri ile Hıristiyan olmuş Türklere tesadüf etmişlerdi. Rumeli’de ve hassaten Makedonya’da Türkler kendilerini iki kısma ayrılıyorlardı. 1. Yürükler. 2. Çıtaklar. Çıtakların şiveleri ile yürük şivesi birbirinden farklı idi. Yürük şivesi daha ziyade Anadolu’yu hatırlatır. Birçok kelimeler Anadolu’dan getirildiği gibi muhafaza edilmiştir. Bu fark sade lisanda değildir. Kıyafette gelenek ve görenekte şarkılarda kendini gösterir. Mayadağ yürükleri arasında şöyle bir rivayet vardır. Türkler buraları istila edince askerler yerlilerin evleri ile yeni gelen Türklerin evlerini birbirinden fark edemezlermiş. Müslüman olan ahalinin evlerine Hıristiyan evi zannedip girerlermiş. Bundan şikâyet olunmuş Türk komutanı (Müslüman olanlar çitlerini ak etsinler) diye emir vermişler. Bundan çitak kelimesi meydana gelmiş.”2 Bulgaristan’ın, o zamanki adıyla Filibe(Plovdiv) vilayeti İstanimaka(Asenovgrad) ilçesinin Borova köyünden 1914 yılında göç etmiş olan Karadağlılar, Bulgaristan’da Bulgarlar ve Pomaklar tarafından Çıtak olarak adlandırılıyorlardı. Bulgaristan’dan aynı zamanlarda Çan ilçesine göç etmiş olan Pomaklar tarafından da Çıtak olarak adlandırmalarına rağmen, yerli köyler(manavlar) ise Çıtak diye bir tanım bilmedikleri için olsa gerek Karadağlılara Pomak diyorlardı. Bulgaristan’dan 7 yaşında gelmiş olduğunu söyleyen Arif Kahraman, kendisiyle 1997 yılında yapılan röportajda: “Bize Çıtak diyorlar, şimdi ne Gırcalı ne de Çıtak diyorlar. Pomak diyorlar ama Pomak değiliz, biz Türkçe konuşuyoruz… Çıtak, evin duvarlarını çit ile yapar ve ak sıva ile sıvar; Çıtak ona derler” demiştir. Kendisine, atalarınız Borova’nın yerlisi miymiş, yoksa başka bir yerden; Anadolu’dan Borova’ya gitmiş olabilirler mi? sorusuna ise: “Yok, yok başka yerden değil, Borova’nın yerlisiymişler”3 cevabını vermiştir. Karadağ’a göç edenlerden hiç kimsenin, Bulgaristan’a Anadolu’dan veya başka bir yerden göç edildiğine dair pek bir şey bilmemesi ve bu konu hakkında fazla bir şey söylenmemiş olması; Karadağlıların, Balkanlara Karadeniz’in kuzeyinden gelen Peçeneklerin, Kuman-Kıpçakların ve Uzların bakiyeleri oldukları ve de Osmanlının Rumeli’yi fethinden önce oraya yerleştiklerini gösteriyor. TarihiKaradeniz’in kuzeyinden Balkanlara gelen Peçenekler, Uz-Türkler ve Kumanlar’ın bakiyeleri olduklarını varsaydığımız Çıtakların tarihine bakmak için, Atanas Manov’un, Gagauzlar(Hıristiyan Türkler) kitabından bir miktar alıntı yapacağız. “Rus Türklük bilimci Golubovskiy’e göre, Türk kavimleri Avrupa’ya doğru iki koldan yürümüşlerdir: birileri Orta-Asya’dan Rus bozkırlarını aşarak, ötekilerse güneyden, İran’dan geçerek… Ancak, hepsi de bir ve Oğuzlar adı altında… Bunlardan ikinciler Selçuk Türkleri ve aynı zamanda Osmanlı derler ki, adını ilk devlet başkanının adından alır. Ancak Orta-Asya’dan Rus bozkırlarına doğru “Türkler” adıyla yürüyen birinciler, ayrı ayrı adlar almıştır: Peçenekler, Uz-Türkler ve Kumanlar ki, bunların her biri ayrı ayrı siyasal bağımsızlık sahibiydiler. Bunlar IX. Yüzyıla doğru Volga ve Gyank ırmakları arasına yerleşmişlerdir. 1036 yıllarına doğru Kumanlarca kovalanan Uz-Türkler, Volga ve Don ırmaklarının batı yörelerine yönelmişler, buralarda Peçeneklerle karşılaşmışlardır. Peçenekler arasında kavga çıkmış, orduları iki bölüme ayrılmıştır. 80.000 kişiden oluşan birinci bölüm kendi yasal önderleri olan Tirah Han’ın yönetiminde kalmış, 20.000 kişilik bir güç olan ikincisi de Uz- Türklere saldıran Kagen Han’ın yönetimine girmiştir. Ancak bu ikinci bölüm yenilerek Tuna’ya ve Silistre’ye doğru çekilmek zorunda kalmıştır. Bizans kaynaklarına göre, Kagen kendisini burada garnizon komutanına tanıtarak bütün ordusuyla birlikte Bizans uyruğuna kabul edilmiştir. 1048 yılı öncesine rastlayan zamanlarda voyvada Kagen iki atası ve 20.000 Peçenekle birlikte Hıristiyan olarak herhalde Dobruca’da olması gereken, Tuna üzerindeki Drister kasabasının yakınlarında bulunan sınır kasabalarında yerleşmek hakkını kazanmıştır. Tiran Han ise, 80.000 kişilik ordusuyla olduğu yerde kalmış, Uz-Türklerle savaşımdan çekinmiştir. Bununla birlikte sonunda bu da çarpışmış, yenildikten sonra Tuna’nın buz tutmasından, Bizans güçlerinin çekilmiş olmasından yararlanarak ordusuyla birlikte Tuna ırmağını geçmiştir. Ancak imparator bunlara karşı bir ordu gönderdiğinden, Peçenekler aman dilemiş, Bizans yönetiminde kalmayı kabul etmişlerdir. Başkanları İstanbul’a gönderilerek Hıristiyan edilmiştir. Silahları elinden alınanların bir bölümü Sofya ve Niş yörelerine gönderilmiş, başka bir bölümü de toprak işlemek zorunda bırakılmıştır. Ama bu işe alışmamış olmaları nedeniyle bu sonuncular sürekli ayaklanarak Tuna yöresinde kendi adamları çevresine toplanmışlar, böylece imparatorluğu dert ve endişeye sokmuşlardır. Bizanslılar bunlarla uzun savaşlar yapmak zorunda kalmışlardır (1048-1053). 1055 yılında Kumanlarca kovalanan Uz-Türkler, Preslav Rus Beyliğine yönelmişlerdir. 1060 yılında Rus prensleri Uz-Türkleri kovalayarak bunları, Peçenekler gibi, Tuna ırmağını geçmeye zorlamışlardır. Yunanlı tarihçi Pararigopulo, bu sorun üzerine şunları yazar: ‘1065 yılı Tuna’nın kuzey yörelerinde Uzlar ya da Oğuzlar adını taşıyan başka bir Türk ulusu ortaya çıkmıştır… Skilitsi’ye göre 600.000, Zonara’ya göre 60.000 kişiden oluşup sayısız, her tür kayıklarla Tuna ırmağını geçmiş, orada bulunan, kendilerini geçirtmemek isteyen Bulgar ve Yunanlılardan oluşan ordu güçlerini dağıtarak bütün Bulgar boşluklarına dağılmışlardır...’ 1224 yılında Ruslarla Kumanlardan oluşan ortak ordunun Moğollarca yok edilmesi üzerine, Rus sınırları üstünde yaşamakta bulunan Uz-Türkler, kitle halinde, aileleriyle birlikte göçe zorlanarak Tuna’yı geçmişler, Türk kavimlerinden Peçeneklerle İlk-Bulgarların yaşamakta bulundukları Dobruca’ya gelip yerleşmişlerdir. Bunlardan Hıristiyan olanlar Karadeniz kıyılarında ve Silistre, Mankalya, Kavarna, Balçık, Varna vb. daha içerlek yörelere yerleşmişler, buralarda bugüne değin Uzlar ya da Oğuzlar halinde kalarak milliyetlerini, dilleri olan Türkçeyi korumuşlar: ancak, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Gagauzlar adını almışlardır. Moğollarca bozguna uğratılan Kumanlar ise, Bizans imparatorluna göç etmek zorunda kalmışlar, bunların bir bölümü Hıristiyan Uz-Türklerle birleşmişler; ikinci bir bölümü ise, İlk-Bulgarlarla ve Müslüman Peçeneklerle (Müslüman Gacallar) karışmışlar; en büyüğü olan üçüncü bölüm de Trakya ve Makedonya’ya inerek oralarda Bizanslıların kendilerine verdiği topraklarda yerleşmişlerdir. Dobruca ve Karadeniz boylarına yerleşen Oğuzlar, İlk-Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlık hızlı bir biçimde yayılmasına karşılık, Deliorman’da yoğun biçimde yerleşmiş olan Peçenekler, ortak bir ad olmak üzere Türkler ve Gacallar ya da şimdi taşıdıkları Çitaklar adı altında Müslüman olarak kalmışlardır. Soydaşları olan Osmanlıları ise, XIV. Yüzyılda Balkan yarım adasında görüyoruz. Osmanlıların buralarda ortaya çıkışı, Gacallar tarafından arzu edilen bir şey olmuştur; çünkü ilkin aralarında din ayrımı yoktu. İkincisi, “Kangli” kavminden gelen Peçenekler, soyca Osmanlılara en yakın bulunuyordu. Onun için Osmanlıların bu topraklara yayılmasıyla Peçenekler hiçbir baskı duymamışlardı; çünkü dilleri, dinleri, ahlakları arasında hemen hemen hiçbir ayrılık yoktu.” 4 İgnat Bedrov, İstoriya Borovo, Sredni Rodopi adlı eserinde, Karadağlıların Bulgaristan’dayken yaşadıkları Borova köyü için: “İlk kayıtlı belge (Borovo için, tarih XI. yüzyıl 1083), ismi Rodoplardaki başka yerleşim yerleri ile beraber alınmıştır; Baçkova (Tipika) kilesesinde bulunan rahip Grigori Bakuıyani tarafından yazılmıştır. Daha sonraki kayıtlar Osmanlı kaydı, 1576 yılında Pazarcık kadısı Celep Keşanite tarafından yapılmıştır. Kayıtlarda Filibe vilayetindeki hayvan yetiştiricileri sıralanmıştır. Nahiye Konuş, Borovo ona bağlı. Mecburen 25 ve 25 ten fazla koyun vermeleri gerekiyor vergi olarak. Bu kayıtta Borovo’lu (Stoyan, Dragan’ın oğlu) 25 koyun vermiş, onunla birlikte Beliçanski [Beliç] ve Diraniski [Direnovo] hayvan yetiştirici isimleri geçiyor. 1576 dan 1878 yılı dönemine kadar köy için çok az bilgi bulunuyor. Evrakların büyük bir bölümü o dönem için bozulmuş, yok olmuş veya okunmuyor. Tahminen onların [kayıtların] çoğu Türkiye ve başka ülkelere götürülmüş.”5 diye yazıyor. Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Bulgaristan’da Çıtak olarak adlandırılan Karadağlıların atalarının Balkanlara gelişi, diğer Türk kavimleri ile aynı döneme denk geliyor. Dilleri Çıtaklar tarihin her döneminde Türkçeyi kullanmış ve karıştıkları farklı dinden ve milletten toplulukların içerisinde de dillerini koruyarak geçmişten günümüze bu dili konuşmuşlardır. “Çıtaklar, Rumeli’de yaşayan bir Türk boyu. Eski istatistiklere göre, çıtakların aşağı yukarı 40 000 kişi olduğu ileri sürülebilir. Çıtak Türklerinin dil bakımından Rumeli Türkleri arasında özel bir grup meydana getirdikleri anlaşılıyor. Kıpçak Türkçesinin bir kalıntısı olan bu grubun dilinde Rumeli’nin öbür ağızlarına göre birçok farklar vardı. Bu farklar gerek Rumeli gerek Anadolu Türkçesi bakımından “kaba” sayılıyordu. Bu sebeple Çıtak adı sonradan “kaba adam”, “dağlı”, “köylü” gibi bir takım anlamlar almıştır. Bunlardan başka, bu ad bugün Rumeli ve Anadolu’nun birçok yerinde “titiz, yaramaz, kavgacı, huysuz” anlamlarında kullanılır. Deliorman ve Dobruca Türklerinin dili üzerinde birçok Türkologlar (T. Kowalski, Gy. Nemeth v.b.) çalışmışlarsa da Çıtak ağzı bugüne kadar araştırılmamıştır. Bu sebeple bu ağzın diyalektolojik özelliklerini bilmiyoruz.”6 Çıtak ağzı için bugüne kadar herhangi bir araştırma yapılmamasına rağmen, Gacallarla Gagauzların dili arasındaki benzerliği ve bunun Osmanlıcadan farklılığı üzerine bir fikir edinmek için, Atanas Manov’un Gagauzlar (Hıristiyan Türkler) adlı eserinde yer alan, bazı sözcüklerin karşılaştırmalı bir çizelgesine Karadağ (Çıtak) ağzını da ekleyerek aşağıya alıyoruz.
Ayrıca, çizelgede yer alan Gacalca ve Gagauzca ağzının, Çıtak ağzı ile çok önemli bir benzerlik gösterdiğini de belirtmek gerek. Atanas Manov aynı eserde: “Dobruca ve Karadeniz boylarında yerleşen Oğuzlar, İlk Bulgarlar ve Gagauzlar arasında Hıristiyanlığın seri bir surette yayılmasına mukabil, Deli ormanda kesif bir suretle yerleşmiş olan Peçenekler, müşterek bir ad olmak üzere Türkler veya Gacallar veyahut elyevm [bugün] taşıdıkları Çitaklar namı altında Müslüman olarak kalmışlardır”7 diye yazmaktadır. Bu satırlardan hareketle de, Gagauzlar, Gacallar ve Karadağlı Çıtakların aynı etnik kökenden, dilden ve kültürden geldikleri sonucuna varılabilir. Mustafa Önder 1-Balkanlı Ali Kemal, Şarki Rumeli ve Buradaki Türkler, Elhan Kitabevi 1986 Ankara, say. 283-284. 2-19. Asırda Makedonya Yürük Folkloru, Gökçen İbrahim, (www.refikengin.com) 3-Arif Kahraman 1911-1998, röportaj tarihi: 1997 4-Manov Atanas, Gagauzlar -Hıristiyan Türkler- Varlık Neşriyatı Ankara 1939 say. 10, 11, 12. 5-Bedrov İgnat, İstoriya Borovo -Sredni Rodopi- Rod Yayınevi, Sofia 2003 say. 9. 6-Türk Ansiklopedisi Cilt XII Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1966. Çıtaklar maddesi, say. 493-494. 7-Manov Atanas, Gagauzlar -Hıristiyan Türkler- Varlık Neşriyatı Ankara 1939 say. 13-17. |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)